Haftalık Değerlendirme Raporu - Siyasî İşler Başkanlığı - 03.02.2020

DEPREM
Geçtiğimiz hafta yaşadığımız, merkez üssü Elazığ’ın Sivrice İlçesi olan ve bölgedeki pek çok yerleşim yerini etkileyen depremde hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.
Vefat edenlerin ailelerine, yakınlarına Cenabı Allah’tan sabrı cemil niyaz ediyoruz.
Depremden etkilenen bütün vatandaşlarımıza ve tüm milletimize geçmiş olsun, hepimizin başı sağ olsun.
Yeniden Refah Partimiz’in bölgedeki tüm teşkilat mensupları deprem sonrası yardım ve kurtarma çalışmaları için bütün imkanlarıyla seferber oldular. Kendilerine buradan özel olarak teşekkür ediyoruz. Allah onlardan razı olsun.

BU VESİLEYLE ELBETTE Kİ UYARI VAZİFEMİZİ DE YAPMAMIZ GEREKLİDİR.
1999 Marmara Depremi “7,4 şiddetinde” oldu ve TAM 17500 VATANDAŞIMIZ HAYATINI KAYBETTİ.
Japonya’da 2011 yılında gerçekleşen “8,9 şiddetindeki” depremde 1999 Marmara Depremi’nden tam 40 kat daha şiddetli olduğu halde yaklaşık 1000 kişi hayatını kaybetti.
Bizim yaşadığımız depremde 17500 insanımızı kaybediyoruz, onlar bizden 40 kat şiddetli depremde sadece 1000 insan kaybediyor …!!
2017 yılında Meksika’nın başkenti Mexico City’de gerçekleşen ve aşağı yukarı Marmara Depremi ile aynı şiddette olan depremde, sadece 250 Meksika’lı hayatını kaybediyor.
Aynı şiddetteki depremde bizde 17500 kayıp, Meksika’da 250 kayıp ...!!
BU GERÇEKLER “DEPREM DEĞİL, TEDBİRSİZLİK ÖLDÜRÜR” SÖZÜNÜ DOĞRULAMAKTADIR.
PEKİ, BİZ TÜRKİYE OLARAK TEDBİRLİMİYİZ ??
MAALESEF HAYIR …
Ülkemiz topraklarının %90’ı deprem kuşağında yer alıyor ve nüfusumuzun %95’i bu deprem bölgelerinde yaşıyor.
Bu deprem bölgelerindeki binaların %70’i ortanın üzerindeki şiddette depreme dayanıksız durumda …!!
Uzmanlar aynı şekilde yapıların % 70’inin kaçak ve ruhsatsız olduğu İstanbul’da olası büyük bir depremde;
10 bin civarında binanın tamamen çökeceğini, 50-60 bin binanın (yani yüz binlerce konutun) ağır hasar göreceğini, Allah vermesin 50 binden fazla insanın öleceğini; kent altyapısının tahrip olacağını ve ekonomik kaybın 30 ila 50 milyar dolar civarında olacağını belirtmektedirler.
BİZİM BUGÜNDEN TEZİ YOK, EN ACİL ŞEKİLDE, DEPREME YÖNELİK TEDBİRLERİMİZİ ALMAMIZ GEREKLİDİR.
EVET; KADERİN ÖNÜNE ASLA GEÇİLMEZ, ANCAK “TEDBİRE TEVESSÜL” İNANCIMIZIN GEREĞİDİR.

- Hükümet, belediyeler ve özel sektör hep birlikte seferber olarak, İstanbul da dahil olmak üzere ülke genelindeki %70’i “orta ve yüksek şiddetteki depremlere dayanıksız” yapı stoğumuz en acil şekilde yenilenerek depreme dayanıklı hale getirilmelidir.
- Çadır kentlerin, sahra hastanelerinin kurulabileceği boyutta, son derece geniş alana sahip “DEPREM SONRASI TOPLANMA” ALANLARIMIZI başta İstanbul olmak üzere tüm illerimizde hazırlamamız gereklidir.

- KANAL İSTANBUL gibi “uçuk ve çılgın projelere”, ayıracağımız kaynağı ve mesaiyi DEPREM TEDBİRLERİ için ayırmalıyız.

- MİLLETİMİZDEN TOPLANAN MİLYARLARCA LİRALIK DEPREM VERGİLERİNİN MUTLAKA AMACA UYGUN ŞEKİLDE KULLANILMASI GEREKLİDİR.

- “Türkiye Deprem Haritası”na göre 50 il, “Birinci Dereceden Deprem Bölgesi” içinde yer almaktadır. Fakat mevcut deprem yasası milli gelirden % 67 gibi en yüksek pay alan “19 il”i kapsamış, yapı denetiminin ticarileştirilmeye en uygun olduğu iller seçilmiştir.
“Birinci Dereceden Deprem Bölgesi” içinde yer alan diğer illerimiz ise yapı denetimi ve deprem tedbirleri açısından üvey evlat konumuna itilmiştir.
Önemli depremler yaşayan birçok ilimiz yapı denetimi dışında tutulmuştur.
Bu yanlıştan, bu adaletsizlikten de acilen dönülmelidir...!!
“Bizim Anadolu şehirlerindeki insanlarımız, İstanbul’daki insanımızdan daha mı değersiz ?? ”

- Yapı denetimlerinin sadece ticari maksatla ve “dostlar alışverişte görsünler” mantığıyla değil, en ciddi ve kapsamlı şekilde uygulanması sağlanmalıdır.

- Deprem açısından riskli bölgelerde yapılaşmaya kesinlikle dur denilmelidir.
- Özellikle öğrencilerimizden başlayarak, “Depremden Korunma” eğitimleri düzenli ve ciddi şekilde verilmelidir.
…………………………………………………………….

BU HAFTA İÇERİSİNDE YAŞADIĞIMIZ MG’Ü, BİZLERİ BİR KEZ DAHA HAKLI ÇIKARAN İKİ OLAY;
- “Trump’ın açıkladığı Yüzyılın Planı”

- Yunanlı parlamenterin Avrupa Parlamentosu’nda bayrağımıza yönelik alçak saldırısı

“50 SENEDEN BERİ SÖYLÜYORUZ” HASHTAG’İNİ BOŞUNA YAPMIYORUZ.
EVET, MİLLİ GÖRÜŞ 50 SENEDEN BERİ SÖYLÜYOR VE YAŞANAN OLAYLAR MİLLİ GÖRÜŞ’Ü SÜREKLİ HAKLI ÇIKARIYOR”

“YÜZYILIN PLANI”
Siyonist İsrail Devleti’nin kurulduğu günden beri devam eden saldırgan tutumu ve işgalci tavrı doğrultusunda;
ABD Başkanı Trump İsrail Başbakanı Netanyahu ile birlikte Beyaz Saray’da yaptığı açıklamada ‘Yüzyılın Anlaşması’ planını ilan ettiler.
Trump’ın; “Kudüs, tamamen İsrail'in başkenti olacak” şeklindeki açıklaması, binlerce yıldır adım adım uygulanan Siyonist planın bir sonucudur.
Bu son adım Filistin Devleti’ni ve oradaki Müslüman varlığını tamamen yok edip, Dünya Siyonizmi’nin 5000 seneden fazla süredir ulaşmak istediği başkenti Kudüs olan ‘Büyük İsrail’ hedefine ulaşmak için atılmış bilinçli bir adımdır.

Biz Milli Görüş olarak elli yıldan beri;
- ABD Devleti’nin arkasındaki görünmez gücün Siyonizm olduğunu söylüyoruz,
- ABD’de Siyonizm’in onayı olmadan ‘başkan adayı’ olmanın mümkün olmadığını ifade ediyoruz,
- Ve ayrıca Dünya Siyonizmi’nin ve Siyonist İsrail Devleti’nin amaçlarını ve hedeflerini tek tek açıklayarak tüm insanlığa en önemli uyarı vazifesini yapıyoruz.

Trump ve Netenyahu tarafından açıklanan “Yüzyılın Planı”, MİLLİ GÖRÜŞ’ün haklılığını, ferasetini bir kez daha göstermiştir.

Her zaman söylediğimiz gibi; Filistin halkının geleceğini tayin etme hakkı Trump ve Netanyahu’nun değil, ancak ve ancak Filistinliler’indir ...!!
İşgalci İsrail Devleti’nin asıl hedefi olan “Büyük İsrail” yolunda attığı bu adımlar asla kabul edilemez ...!!
Biz Yeniden Refah Partisi olarak böyle bir karara şiddetle karşı olduğumuzu en yüksek sesle ifade ediyoruz ...!!
İşgalci İsrail Devleti’nin işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria başta olmak üzere, kurulduğu günden bugüne kadar işgal ettiği alanları ve Müslümanların kutsalı olan Kudüs’ü tamamen Siyonist İsrail egemenliği altına alma girişimini şiddetle telin ediyoruz …!!
Ve Milli Görüş Lideri Merhum Erbakan Hocamız’ın meşhur sözünü tekrar ediyoruz;
“Amerika İsrail’i bu kadar seviyorsa, kendi eyaletlerinden bir tanesini İsrail’e versin”

Bu noktada Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti sadece kınama ve telin etme yerine, tüm bu sorunların asıl çözümü olan D-8 Organizasyonu’nun kuruluş amaçlarına uygun şekilde çalışması ve D-60 Hedefi’ne bir an evvel ulaşılması için çaba sarf etmelidir.
ÇÜNKÜ YİNE 50 SENEDEN BERİ SÖYLEDİĞİMİZ GİBİ SİYONİST İSRAİL DEVLETİ LAFTAN ANLAMAZ, KINAMAKTAN ANLAMAZ, TELİN ETMEKTEN ANLAMAZ, SADECE “GÜÇTEN ANLAR” …

O’NUN ANLAYACAĞI GÜCÜ ORTAYA KOYMAK İÇİN DE;
- EKONOMİK VE TEKNOLOJİK BAKIMDAN GÜÇLÜ TR KURULMASI
- D-8 ORGANİZASYONU’NUN TR’NİN ÖNCÜLÜĞÜNDE KURULUŞ AMAÇLARINA UYGUN ŞEKİLDE ÇALIŞTIRILMASI
- TÜRKİYE’NİN ÖNCÜLÜĞÜNDE D-60’IN KURULMASI GEREKLİDİR.

Biz Türkiye’nin öncülüğünde İslam Alemi olarak;
- Hep birlikte ortak hareket edip, stratejik zenginliklerimizi zulme karşı “yaptırım gücü” olarak kullanmadan,
- Batıdan bağımsız savunma sanayimizi kurmadan, savunma teknolojilerimizi kendimiz geliştirmeden,
- Kendi bağımsız bankacılık ve finans sistemimizi kurmadan,
- USD’nın dünyadaki hakimiyetini ortadan kaldırmadan,
Mescidi Aksa’yı da, Kudüs’ü de, Filistin’i de kurtaramayız…
Tüm bu adımların atılmasını sağlamak da öncelikle Türkiye’nin görevidir.

YENİDEN REFAH PARTİSİ OLARAK;
- İşte bu adımların atılması gerektiğini en güçlü şekilde tüm dünyaya haykırmak için,
- MİLLİ GÖRÜŞ Lideri Merhum Erbakan Hocamız’ın “Amerika İsrail’i bu kadar seviyorsa, kendi eyaletlerinden bir tanesini İsrail’e versin” sözünü tüm dünyaya bir kez daha haykırmak için,
- Kudüs’ün ve Mescidi Aksa’nın sahipsiz olmadığını ortaya koymak için,

9 Şubat Pazar günü, saat 14’de, Sakarya Kent Meydanı’nda “SENİNLEYİZ KUDÜS” mitingimizi on binlerin katılımıyla gerçekleştireceğiz İnşallah …!!
Tüm Teşkilatlarımızı, tüm milletimizi 9 Şubat’ta, Sakarya Kent Meydanı’na bekliyoruz …!!

AZİZ MİLLETİMİZ VAR OLDUĞU MÜDDETÇE,
MİLLİ GÖRÜŞ VAR OLDUĞU MÜDDETÇE,
SİYONİZM HEDEFİNE ULAŞAMAYACAK İNŞALLAH …!!
…………………………………………………………



Bu hafta yaşadığımız diğer önemli gündem maddesi AVRUPA PARLAMENTOSU’nda yaşanan olaydır.

Irkçı Yunan milletvekili Ioannis Lagos, Avrupa Parlamentosu’nda (AP) Yunan adalarındaki göçmenlerin durumuna ilişkin oturumda Türk bayrağını yırtıp çöpe attı.
Bu “utanmazca, küstahça hareketi” elbette ki en şiddetli şekilde kınıyoruz.
Şanlı bayrağımıza yapılan bu “ahlaksız saldırıyı” millet olarak kabullenemiyoruz.

Peki bu noktada,
Üyesi olmadığımız halde AB’nin dayattığı tüm kanunları ve düzenlemeleri Milletimize dahi sormadan, jet hızıyla yasalaştıran, adeta emir telakki edercesine uygulayan Ak Parti – MHP Koalisyon Hükümeti’ne ne demeli ??

İşte 18 senedir peşinden koştuğunuz, bütün taleplerini yerine getirdiğiniz AB’nin hali …
İşte “Biz İslam Birliği’ne inanmıyoruz” deyip, inanarak ve azimle içine girmeye çalıştığınız adamların hali…

AVRUPA BİRLİĞİ’ne de buradan sesleniyoruz ve diyoruz ki;
Eyy AB haddini bil ve şımarık, ırkçı, edepsiz çocuklarına sahip çık …!!

Uğrunda gözünü kırpmadan canını veren ŞEHİTLERİMİZİN kefen örtüsü olan şanlı bayrağımıza yapılan bu saldırı;
Avrupa Birliği ile olan tüm ilişkileri askıya almayı gerektirir…!!

- O edepsiz vekil AB parlamentosundan derhal MEN edilmeli,
- YUNAN DEVLETİ AZİZ MİLLETİMİZDEN VE DEVLETİMİZDEN ÖZÜR DİLEMELİ VE HATTA TAZMİNAT ÖDEMELİDİR.

- AB Parlamentosu bundan böyle bu gibi bir ahlaksızlığın yasanmayacagina dair KESİN TEMİNAT vermelidir.

Yunanistan’ın marifetleri bununla da sınırlı değil …
Yunanistan yıllardır burnumuzun dibindeki Ege Adaları’nı işgal etme ve silahlandırma faaliyeti içerisinde.

Yıllardır aklı selim herkes iktidarı uyardı ... İktidara sordu ...
EGE ADALARI’NDA OLUP BİTENLERE HÜKUMET NEDEN GÖZ YUMUYOR DEDİLER ...
BÜTÜN BUNLAR AK PARTİ- MHP KOALİSYON HÜKÜMETİ TARAFINDAN YA İNKAR EDİLDİ, YA DA DUYMAZDAN GELINDI ...

Geçtiğimiz günlerde Milli Savunma Bakanı Sn. Hulusi Akar:

“Ege'de uluslararası anlaşmalarla belirlenen gayri askeri statüdeki 23 adadan 16’sı “gayri askeri” statüde ada olmasına rağmen, Yunanistan tarafından SILAHLANDIRILMIŞTIR” şeklinde bir açıklama yaptı.
Yunanistan’ın uluslararası hukuka, imzaladığı anlaşmalara ve iyi komşuluk ilişkilere aykırı davrandığını açıkladı.

“Bir gece ansızın gider Şam da cuma namazı kılarız” diyen siyasi irade ...
SİZ neyi bekliyorsunuz ...
Neden bu noktada sorumluluklarınızı yerine getirmiyorsunuz..?

O koltuklarda oturuyorsanız, bin yıllık devlet olma geleneğimizi ve aziz milletimizi layıkıyla temsil edin...
Bu milleti bir avuç çapulcuya ezdirmeyin...
Derhal o adalar silahtan arındırılsın, yoksa da gereği neyse yapılsın…
Şahsiyetli dış politika bunu gerektirir.

Eğer siz şahsiyetli dış politika uygulayamayacaksanız, biz en kısa zamanda gelip, aynen Kıbrıs Harekatı’nda olduğu gibi şahsiyetli dış politika nasıl uygulanır tüm dünyaya gösteririz ...!!

HÜKÜMET, AB VE ORTADOĞU POLİTİKALARINI YENİDEN GÖZDEN GEÇİRMELİ
İngiltere’nin Brexit kararı Türkiye açısından birçok konuda dersler çıkarılması gereken bir adımdır. Şöyle ki, İngiltere, AB’de iken Schengen anlaşmasına onay vermedi. Dublin anlaşmasını yaptı. Euro’yu kabul etmedi Sterlin’de kaldı ve üçüncü olarak da AB’nin bütçesine ülkelerin belirli kıstaslara göre para ödemesinin dışına çıkarak kendine özel bir statü getirtti. Buna mukabil Türkiye ise; daha AB’ye girmeden, Gümrük Birliği, İstanbul Sözleşmesi gibi kritik kararlara imza atarak bir bakıma teslimiyetçilik ruhunu öncelemiştir. Bütün tek taraflı adımlara rağmen, Türkiye’nin yıllardan beri kapısında beklediği Avrupa Birliği, Avrupa’da siyasi arenada söz sahibi olan ve yabancı düşmanlığı retorikleriyle ön plana çıkan radikal siyasi akımların etkisiyle Türkiye’yi bağrında barındırması söz konusu değildir. Bu nedenle, Avrupa Birliği’nin bundan böyle Türkiye’ye karşı içi boş söylemlerden daha fazla bir şey ifade etmeyeceği gerçeğini göz ardı etmemek gerekir kanaatini taşıyoruz.
Bu gerçekten hareketle, Türkiye’de nabza göre şerbet vermeye çalışan ve birçok konuya el atan Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ’ın, asıl yapması gereken şey, Avrupa Birliği Bakanlığı’nı bir an önce lağvetmesi ve yerine D-8 Bakanlığı’nı ihdas etmesi kaçınılmaz bir gereklilik olsa gerek.

Diğer yandan, ABD ayaklı bir çözüm için Kuzey Doğu Suriye’de öngörülen güvenlik mimarisinin(güvenli bölge) şekillenmesinde örümcek ağı örgülü yeni bir sorun üretme merkezine karşı hükümet, toplumun beklentileri ölçüsünde hareketle ‘Türkiye inisiyatifli’ güçlü bir politik irade ortaya koyması artık kaçınılmazdır.
Bunun dışında Capitol Hill tarafından önerilen yapısal ve stratejik çözüm yaklaşımları, ABD perspektifli olmaktan öteye gidemeyeceği gibi, Türkiye’ye karşı yeni kriz kuşağı oluşturmaya yönelik derin ve kalıcı etkiler bırakabilecek tuzaklarla dolu düzeydedir. Türkiye, ABD ve Rusya önerileri dışında güçlü bir güven platformu bağlamında bölgedeki güvenliği önceleyen çözümleri ortaya koyamadığı müddetçe bölgede sulh ve sükûndan bahsetmek pek mümkün olmasa gerek.
Bu nedenle, hükümetin Ortadoğu’daki sorunlara taraf olmaktan çok, Türkiye öncülüğünde, D-8 vizyonlu çözüme taraf olması yönünde güçlü adımlar atmasını ve tüm bölge ülkelerini kapsayacak alternatif aksiyoner bir yaklaşımla “barış-kardeşlik platformu” oluşturmasını zaruri görüp, bölgemizde ileriye yönelik çatışmaların çözümleri de bu yönde mümkün kılınabilir bir pratiğin ortaya çıkabileceği kanaati içerisindeyiz.
Dışa bağlı çok yönlü karar mekanizmalarının ortaya koyacakları tek yanlı ve yeni çatışma ortamlarını tetiklemeye yönelik yaklaşımlarla bölgemizde yeniden istikrarın sağlanması asla mümkün görülmemektedir.
Bu arada Yeniden Refah Partisi olarak ABD’nin İsrail güdümünde aldığı sözde “Yüzyılın Çözümü” kararına da şiddetle karşı olduğumuzu ifade etmek istiyoruz. İşgalci İsrail’in, işgal altındaki Doğu Kudüs ve Batı Şeria başta olmak üzere, 1967 Savaşı'ndan bugüne kadar işgal ettiği alanları ve Müslümanların kutsalı olan Kudüs'ü tamamen Siyonist İsrail egemenliği altına alma girişimini şiddetle telin ettiğimizi, asla kabul etmediğimizi ifade etmek istiyoruz.
Ez cümle, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Trump ve Netanyahu’nun aldıkları tek yanlı kararı sadece kınama ve telin etme yerine, Birleşmiş Milletler nezdinde ve uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli fiili adımları atmalıdır. Daha da önemlisi tüm bu sorunların asıl çözümü olan D-8 Organizasyonu'nun kuruluş amaçlarına uygun şekilde çalışması ve 'D-60' hedefine bir an evvel ulaşılması için çaba sarf etmelidir.